Duygusal İhmal
- isilcukurova
- 4 May 2019
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 25 Haz 2020
‘‘Annem tam zamanlı çalışıyor, haftanın birkaç gecesi evde dans kursu düzenliyor ve evin tüm işlerini yapıyordu. Mesai saatleri dışında, yıllık dans okulu resitali için kostüm dikerdi. Annemin, benimle konuşacak enerjisi ve zamanı nadiren olurdu. Babam soğuk ve uzaktı. O, ya bir gazetenin arkasında ya da evden dışarda olurdu.’’. Bunlar; çocukluğunda duygusal ihmale maruz kalmış bir yetişkinin sözleri (Finch, 2014).
Bir çocuk; doğduğu andan itibaren beslenmek, uyumak, barınmak gibi ihtiyaçlarının yanında sevilmeye, oyun oynamaya, dokunmaya, ona bakım veren kişiyle göz göze gelip değerli ve güvende olduğunu hissetmeye ihtiyaç duyar. Duygusal ihmal ise; çocuğun bu tür duygusal ihtiyaçlarının karşılanmadığı durumlarda, istikrarlı bir ilgi ve sevgiden yoksun kalması olarak tanımlanabilir.
Çocukların fikirlerini özgürce bildirme, her türlü istismar ve kötü muameleden korunma, etkinliklere katılma ve oyun oynama gibi Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yle tanımlanmış hakları vardır (Hodgkin & Newell, 2003).Her bir çocuk koşulsuz bir biçimde sevilme ihtiyacı ve bakım görme hakkına sahiptir, bu ihtiyaçları da doğru zamanda ve doğru bir şekilde karşılanmalıdır. Fakat maalesef, çocuklar için her zaman bu mümkün olmuyor.
Çocuklukta duygusal olarak ihmal edilmenin, çocuklar üzerinde hem kısa hem de uzun dönemli, fiziksel ve duygusal olarak birçok olumsuz sonucu vardır. Çalışmalar gösteriyor ki; ihmale maruz kalmış çocuklar akademik zorluk ve içselleştirilmiş problemler yaşıyor, sosyal olarak içe çekiliyor ve daha az akran ilişkisi kuruyorlar (Hildyard& Wolfe, 2002). Aynı zamanda; davranış sorunları, suça yönelme, duygusal sorunlar ve düşük öz benlik saygısı gibi sonuçlar da çocukluktaki duygusal ihmalin yetişkinliğe uzanan etkileri arasında sıralanabilir.
Rohner, Khaleque ve Couroyer’e göre; çocuklar kendilerini bağlanma figürlerinin (çoğu çocuk için ebeveynlerinin) gördüğünü düşündükleri şekilde görmeye eğilimlidirler. Dolayısıyla; ebeveynleri veya hayatlarındaki diğer önemli figürler tarafından sevilmediğini hisseden çocuklar, kendilerini sevilmeyen ve hatta sevilmeye değmeyen insanlar olarak görebilirler. Zaman içindeyse; her bireyde olduğu gibi, erken dönemlerde oluşan inançlarına uygun durumlar veya ilişkiler kurmaya eğilimli olurlar ve ‘ilişkilerin acı verici, güvenilmez ve tahmin edilemez olduğu’ inançlarına uyumlu ilişkiler yaratabilirler. Aynı zamanda, duygusal ihmale maruz kalan çocukların sahip olabileceği kendileriyle ilgili olumsuz hisler veya öfke gibi etkiler bu çocukların stresle etkili bir biçimde baş etme becerisini düşürebilir ve bu yüzden, duygusal olarak stabil olmaya daha az eğilimli olabilirler (2005).
Duygusal ihmalin fiziksel ve biyolojik etkileri de araştırmalar tarafından kanıtlanmıştır. Bu çalışmalardan birinde; insanların sosyal olarak dışlanmış hissettikleri anlardaki nöral mekanizmaların, fiziksel acı hissettikleri anlardaki sinirsel mekanizmalara benzer olduğu görülmüştür(Eisenberger, Matthew & Kipling, 2003). Başka bir çalışmada; bağlanmayla ilişkili olan oksitosin hormonunun duygusal ihmale maruz kalmış bireylerde daha az olduğu, bu düşüklüğün de sosyal kaygıyla ilişkili faktörler arasında olabileceği görülmüş(Müller, Bertsch, Bülau, Herpertz, & Buchheim, 2018).
Duygusal ihmal, yaygın olarak görülen bir durumdur. Kanıtlanmış etkileriyse oldukça örseleyici ve önemli. Çocukken açılan bu yaralar, büyüdüğünde de çocuğa dayanılmaz acılar ve hisler olarak kalabiliyor. Fakat duygusal ihmalin etkileri bu denli örseleyici ve önemli olsa da, bu çocuklar için yaraların sarılması elbette mümkün. Güvenli, duyarlı ve sağlıklı ilişkiler kurmak; sıcak ve destekleyici bakım veren kişilerin olması gibi koruyucu faktörlerle ihmalden patolojiye giden yollarda yeni çıkış yolları yaratılabilir.
Belki de en önemlisi, ‘ihmalin ihmali’nin olmaması gerektiği. İçinde yaşadığımız toplumun birer parçası olarak, bu etkilerin farkında olarak ve çocukların hayatlarına dokunurken de her türlü ihmal ve istismarın karşısında durarak onların değerli hissetmesi, güvenli ilişkiler kurması ve iyi bir gelecek inşa etmesi için bir adım atabiliriz.
Tüm bunlar zaman içinde, birbirini etkileyen durumların her geçen gün farklılaşması yoluyla oluşur. Her gecenin, kendinden önce gelen günün çevreyle etkileşimi sonucunda bir önceki geceden farklı olması gibi; çocuklar da her an yeni deneyimlerle kendi gelişimlerinin inşasına yeni bir tuğla koyarlar ve çocukların da her günü bir öncekinden farklıdır. Kanıtlanmış bulgular paylaşılarak farkındalık yaratılmaya çalışılsa da, her çocuğun yaşam öyküsü biriciktir ve her çocuk kendi yaşam öyküsünde farklı yollardan geçip farklı iniş çıkışlarla karşılaşabilir.
Yeter ki biz; Pam Leo’nun söylediği gibi, ‘‘çocukları kendi çocukluklarını iyileştirmek zorunda kalmayacak şekilde büyütelim.’’ (t.y.).
Kaynakça
Eisenberger, N. I., Matthew D. L., & Kipling D. W. (2003). Does Rejection Hurt? An fMRI Study of Social Exclusion. Science 302:290–292.
Finch, C. (2014). The long-term effects of childhood emotional neglect. Retrieved from https://wehavekids.com/parenting/The-Long-Term-Effects-of-Childhood-Emotional-Neglect
Hildyard, K. L., & Wolfe, D. A. (2002). Child neglect: Developmental issues and outcomes. Child Abuse & Neglect, 26(6-7), 679-695. doi:10.1016/s0145-2134(02)00341-1
Hodgkin, R. & Newell, P. (2003). Çocuk Haklarına Dair Sözleşme uygulama el kitabı(Ş. Akipek, çev.). Geneva: UNICEF Yayınları.
Müller, L. E., Bertsch, K., Bülau, K., Herpertz, S. C., & Buchheim, A. (2018). Emotional neglect in childhood shapes social dysfunctioning in adults by influencing the oxytocin and the attachment system: Results from a population-based study. International Journal of Psychophysiology. doi:10.1016/j.ijpsycho.2018.05.011
Pam Leo connection parenting and optimal child development. (n.d.). Retrieved from http://www.connectionparenting.com/
Rohner, R. P., Khaleque, A., & Cournoyer, D. E. (2005). Parental acceptance-rejection: Theory, methods, cross-cultural evidence, and implications. Ethos, 33(3), 299-334. doi:10.1525/eth.2005.33.3.299
Comments